Perşembe Rakısı Manifestosu

Rakı candır, cana can katar.

Yüreğimizin gümüş imbiğinden süzülür (yanlış anlaşılmasın, yüreğimiz altın-imbiği gümüş)… Altınbaş’ımızın tacıdır…


Rakı’nın günü mü olurmuş demeyin? Olur, bal gibi, zahter gibi, bre pilaki gibi, mis gibi hamsi gibi olur.


Perşembe deyip geçmeyin! Ne yavşak pazartesiye benzer, ne haftanın orta yerindeki sırıtkan çarşambaya. O yüzden, rakısı da iyidir, sohbeti de…


“Perşembe rakısı” kaya gibi adamları “çakıl-keyf” yapar. İçimi hafif, rengi kirli beyazdır. Ehlikeyf ehliyetsiz kullanılmaz. Şişenin dibinde kalana kur yapar masadakiler gizliden, öyle şerbet gibidir tadı. Üstelik, sohbeti de başkadır. Güneş kumbaraya girmekte nazlanan turuncu bir çeyreklik gibi batarken başlanır, ay tabak gibi çıkıp, garson bir servis daha açmaya yeltenmişken ara verilir. Ara verilir, çünkü bitmez…


İşte, her Perşembe, yani günlerin en hasında, bir sofra kurulur, rakı gelir, oturur başköşeye. Aşk, şiir, sohbet.


Perşembe, bir de rakı.


Dahası?

Orası da Perşembe rakısı’na katılanlara…


Bir ipucu verelim ama, Turgut Uyar’dan:

Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız…

Yorumlar