Susarak...

Adımları aynı bildik adrese giden iki dostun sohbeti… Kimi zaman gürültünün tam ortasında, kimi zaman şişenin tam dibinde, ya da hayatın… Yaşamak ki, buna ben “derin yaşamak” diyorum artık, sızlamayan bir yara gibi o masada…


Susarak konuşabilenleriz…

Aklının hızına yetişmiyor dilin/soluklansak sırtımızdaki yükü hatırlayacağız/tortusu yetmiyor/ bütün kayalar yosun tuttu/ Sahi bozkır şehri ne alemde?/Boğaziçi akıyor yüreğimden geçene…

Kim derdi ki Perşembe, kimin aklına gelir ki rakı, kim söylüyor uzakta, pek uzakta bir teknede yıldızlar kocaman, çıkılmamış bir yolculuktan arda kalan, bir bavulun kenarından giyineceğim yine, ve bileceğim ab-ı hayatın yudum yudum aktığını gırtlağından, yaktığını…

Biraz sarhoşluk iyi gelecek bana ama bak sarhoş olamıyorum, daha vakit var Perşembe’ye, rakıya vakit var, saklanmış bir şişeye…

Susarak konuşabilenleriz hala…

Sahi kaç zaman var, kaç zaman oldu yazmadım defterlerim tozlandı, soran varsa, soran olursa Boğaziçi akıyor yüreğimden geçene…

Ateş suyu güzel kokan kadın gibi… Ugh!

Yorumlar